Sevgili Okuyucular,
Yepyeni bir yıla "merhaba" demenin coşkusunu hissediyoruz! 2024'ün ilk bülteni ile karşınızdayım. Bu yeni yıl, tam 365 gün 6 saatlik bir macerayı beraberinde getiriyor. Her ne kadar çok bir zaman dilimi gibi gözükse de bu bültenin ocak ayının sonuna sizlere ulaşacağını düşünürsek, 30 gün çoktan geride kaldı bile. Çok bilindik bir söz vardır ya; “zaman çok hızlı akıyor”. Hele ki günümüzün hengâmeli hayat rutini içinde 24 saatin yetmediği bir çağdayız. Okumayı düşündüğümüz kitaplar, izleyeceğimiz filmler, çalışacağımız sınavlar, gerçekleştireceğimiz hedefler... Çalış, çalış… En güzeli iyi bir yıllık planlama yapalım ve bu plan çerçevesinde hareket edelim. Yıllık planlarınızı hazırlamayı unutmayın.
Keyifli okumalar...
Kamu Yönetimi
Bürokratik Kutuplaşma…
Ocak ayında kamu yönetimi için en öneli gelişme, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde kaymakam ve imam arasında bir cuma hutbesinin eksik okunması ile başlayan tartışmanın sendikaların da devreye girmesiyle bürokratik bir kutuplaşmaya dönüşmesidir. Olayı şöyle bir hatırlayalım. Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 19 Ocak’ta kaymakam Burak A.’nın cuma namazı için gittiği camide, Mahsum K. isimli imamın hutbede şehitlerle ilgili kısmı okumaması üzerine hutbeyi tekrarlattığı ve namaz çıkışında imamı mikrofonla darp ettiği iddiası ulusal basına yansımıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) yakınlığıyla bilinen Diyanet-Sen, Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen, kaymakamın görevden alınmasını isterken Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile yakın temasta olduğu bilinen Türkiye Kamu-Sen, Türk Eğitim-Sen gibi sendikalar, MHP’den bazı milletvekilleri, Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve mensupları kaymakama destek mesajları yayınlamışlardır. Bu tartışmaya aynı zamanda bürokrasi içinden vali, vali yardımcıları ve kaymakamlar da dahil olmuşlardır. Tartışmayı ilginç kılan nokta ise tartışmanın taraftarlarının 20 Şubat 2018 tarihinde seçimlerde ortak hareket etmek için kurulan Cumhur İttifakı (AK Parti-MHP) arasında geçmiş olmasıdır.
Daha önceki bültenlerimde bahsettiğim gibi yaşanan bir çok bürokratik kriz bizleri yönetim-siyaset dikotomosine döndürüyor. 19. yüzyılın son çeyreğinde başladığı düşünülen yönetimin siyasetten ayrı bir disiplin olması gerektiği - bazı kesimlere göre idareyi partizan siyasetten ayırma girişimi olan siyaset-yönetim ayrımı – başta F. Woodrow Wilson olmak üzere Frank J. Goodnow, Leonard D. White, W. F. Willoughby, Luther H. Gullick ve Lyndall Urwick gibi isimler tarafından tartışılmıştır. Ülkemizde Nerbin Abadan, F. Woodrow Wilson’un çalışmasını Türkçeye çevirmiştir.
Wilson çalışmasında, “Siyaset, büyük ve evrensel şeylerle ilgilenen devlet faaliyetidir, öte yandan yönetim, devletin kişisel ve küçük şeylerle ilgili faaliyetidir.” ve “Siyaset dolayısıyla devlet adamlarının özel alanıdır, memurun idaresi ise teknik işlerdir. Politika, yönetimin yardımı olmadan hiçbir şey yapamaz; ama yönetim bundan dolayı politik değildir.” ifadelerine yer vermiştir. Bunun yanı sıra, Wilson, “… idare, siyasetin uygun alanlarının dışındadır.” ve “… idari sorunlar siyasi sorunlar değildir.” diyerek siyaset-yönetim dikotomisinin temelini atmıştır. Merak edenler için güzel bir konu. Gerisini sizlere bırakıyorum.
Absürt Bilgiler :)
Bürokratik kriz sonrasında acaba Türkiye’de kaç adet kaymakam var diye merak ettim. Tabii ki ülkemizde veriye ulaşmak kolay değil. Türkiye’de merkez ilçeler hariç 922 adet ilçe var. Dolayısıyla 922 adet kaymakam var. Türkiye’deki il, ilçe ve köy sayıları gibi istatistiki bilgililere buradan, vali ve kaymakam verilerine ise buradan bakabilirsiniz. En çok ilçeye sahip il sıralamasında 39 ilçeyle İstanbul başı çekerken 31 İlçe ile Konya 2. sırada, 30 ilçeyle İzmir ise 3. sırada yer almaktadır. Peki, en çok yüzölçümü sahip ili herkes bilirken en çok yüzölçümüne sahip ilçeyi ve köyü kaç kişi biliyor? İnternet üzerinden arama yapıldığında Gürpınar (Van) en büyük ilçe olarak gözükmektedir. Ancak detaylı bir arama yapıldığında en büyük yüzölçümüne sahip ilçenin Cihanbeyli (Konya) olduğu anlaşılmaktadır. İki ilçenin resmi internet siteleri karşılaştırıldığında, Gürpınar’ın 4063 km2, Cihanbeyli’nin ise 4.109 km2 olduğu tespit edilmiştir.
Üst Düzey Bürokratik Atamalar…
20 Ocak 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından 3 Sayılı Kararname uyarıca Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kararnameye göre çeşitli kamu idarelerine üst düzey bürokratlar atanmıştır. “Resmi Gazete” takip eder misiniz? Bilmiyorum ama ben de elimden geldiğince takip ediyorum. Bazı arkadaşlar gece saat: 12.00’den sonra yayımlanan Resmi Gazeteye bakmadan uyuyamıyor :) Kamu yönetimi öğrencilerinde de sık sık bakması gerektiğini düşünüyorum.
Kamuda Şehit ve Gazi Yakınlarının İstihdamı…
Türkiye'de şehit yakını, gazi ve gazi yakınlarının kamu kurum ve kuruluşlarına ilk atamasının yapıldığı 1996'dan bugüne 49 bin 310 kişi kamuda istihdam edilmiş. Bu ülke için canını ve kanını feda eden kahraman şehit ve gazilerin kendilerine uygun şekilde kamuda istihdam edilmesi sevindirici.
Yerel Yönetimler
“Türk İdari Teşkilatı” yapısında coğrafi (İl Özel İdaresi, Belediye, Köy) ve hizmet (Üniversiteler, KİT’ler) yerinden yönetim kuruluşları olmak üzere ikili bir yerel yönetim sistemi vardır. 6360 sayılı kanunla birlikle il özel idareleri önemini yitirirken köyler de kaderine terk edilmiş durumda. Mahalle yönetimine gelecek olursak bürokrasinin dijitalleşmesi ile yani kısaca e-devlet hizmetleri ile birlikte mahallemizdeki muhtarların yaptığı birçok görev dijitalleşti ve muhtarları tanımaz hale geldik. Şahsen ben mahallemin muhtarını tanımıyorum. Türkiye’de mahalle yönetiminin reforma ihtiyacı olduğu kesin. Düşüncem muhtarın belediye meclisinde doğal üye olmasıdır. Tabii ki bu yüzeysel bir fikir ve bu konuların derinlemesine tartışılmasına ihtiyaç var. Bu çıkarımlar sonrasında Türkiye’de yerel yönetimler denilince hiç şüphesiz ilk akla gelen birim belediyelerdir. Ülkemizde belediye birimi ilk kez 1855 yılında İstanbul’da ve gayrimüslim tebaanın beledi hizmetlerinin görülmesi amacıyla Beyoğlu ve Galata semtlerinde kurulmuştur. Altıncı Daire-i Belediye olarak isimlendirilen birimin o zamanlar ki ismi “Şehremâneti” ve başındaki başkan da Şehrül-Emin’dir.
Altıncı Daire-i Belediye ilk belediye uygulaması olmasına rağmen neden isim altıncı daire olarak başlıyor? İlk düşünce İstanbul'un 14 adet bölgeye bölünmesi ve buralarda 14 adet belediye kurulmasıdır. Bu bölgenin 6. bölge olması. İkinci düşünce ise belediye idaresinin Fransa’nın Paris kentinden örnek alınması ve örnek alınan yerin “Sixeme Arrondissement” isminde olmasıdır.
Belediye tarihi hakkında kısa bir bilgiden sonra güncel gelişmelere dönecek olursak şuan gündem “31 Mart 2024 Yerel Seçimleri”. Hepinizin de ulusal basından takip ettiği gibi belediye başkanlığında amansız bir yarış hakim ve belediye başkan adayları alabildiğince vaatlerini sıralıyorlar. Herkes sosyal belediyeciliğe gömülmüş durumda. Seçimden önce 1500 adet vaat sıralayıp bunun 100 tanesini gerçekleştiremeyen belediye başkanları tanıyoruz. Belediyenin görevleri neler? Örneğin emeklilere yardım belediyenin görevleri içinde mi? Artık popülist politikalara bir dur denmesi gerekiyor. Siz de düşüncelerinizi yorumlara yazabilirsiniz.
Kent ve Kentleşme
Sevgili okuyucular bültenin “kamu yönetimi” başlığı altında ilçelerle ilgili bilgiler vermiştim. Bu bilgileri araştırırken ilginç bir şey keşfettim. Cihanbeyli (Konya) ilçesinde yer alan “Celil Boğazı” peribacaları açısından oldukça zengin formların olduğu bir yermiş. Meraklısı için bağlantı bırakıyorum :)
2023'te Dünya Çapında En Çok Trafik Yoğunluğu Yaşanan Kentler…
TomTom Trafik Endeksi, her yıl 6 kıtada 55 ülkede 387 kentin ortalama seyahat süreleri, yakıt maliyetleri ve CO2 emisyonlarına yönelik verileri yayınlıyor. TomTom'un yıllık trafik endeksine göre, 2023'te Birleşik Krallık'ın başkenti Londra’da on kilometrelik yolculuk ortalama 36 dakika iki saniye sürmüştür. Diğer sıralamalara bakıldığında ise Dublin (İrlanda) 28 dakika 29 saniye ile ikinci, 28 dakika ile Toronto (Kanada) üçüncü olmuştur. Türkiye için konuşacak olursak İstanbul 20 dakika 40 saniye ile 65. sırada, Ankara 19 dakika 40 saniye ile 110. sırada yer almıştır.
Bulut’ İstanbul’a nefes aldıracak…
Dünya genelinde artan kentsel trafik yoğunluğuyla birlikte, kentsel yürünebilirlik giderek daha önemli bir konu haline gelmektedir. Günümüzde, kentler adeta araçların işgali altında kalmış durumda. Ne yazık ki, kentsel altyapı çalışmalarının büyük bir kısmı hala genellikle otomobil odaklı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu durum, yaya trafiği için uygun koşulların oluşturulmasını zorlaştırmakta ve kent sakinlerinin günlük yaşamlarını etkilemektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı tarafından yayalara nefes aldıracak, ulaşımı kolaylaştıracak ‘Bulut’ projesini hazırlanmıştır. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ilk olarak Zincirlikuyu’da uygulanacağını duyurduğu projede, mevcut yolların üstü yaya kaldırımına ayrılacak. Evet gözünüzde canlandırması epeyce zor o yüzden aşağı proje görselini bırakıyorum.
Başımızın belası bu otomobilleri kim icat etti...
Benzin kullanan içten yanmalı bir motorla çalışmasından dolayı dünyanın ilk gerçek otomobili olarak kabul edilen “Motorwagen”, 1886 yılında Alman mühendis Karl Benz tarafından icat edilmiştir. 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bu icat, kısa bir zaman içerisinde tasarım ve işletme yöntemlerinin geliştirilmesi ile 20. yüzyılda toplumu cezbederek ulaşım sisteminin odak noktası haline gelmiştir. Amerika’da Ford, her ailenin bir otomobile sahip olmasını hedefleyerek ürettiği T modeliyle 20. yüzyılın kentsel trafiğinde yeni bir dönemi başlatmış; 1895 yılında Amerika’da kayıtlı otomobil sayısı 4 iken bu rakam 1900 yılında 8000’e ulaşmıştır. İngiltere’de ise 1914 yılında 400.000 motorlu taşıt kullanımdayken 1963 yılında toplam sayı 6,6 milyona ulaşmıştır.
Atların çektiği tramvaylar...
At tramvay nasıl çeker dediğinizi duyar gibiyim (Ziyaaa :). Evet şaşırtıcı ama gerçek bilgi. Atlı tramvay, kısaca bir toplu taşıma aracıdır. Tramvay vagonunun ön tarafına birden fazla atın bağlanması sonucunda vagonun çekilmesiyle ulaşımın sağlandığı bir yöntemdir. Dünyanın ilk atlı tramvay sistemi 1807’de İngiltere’nin Galler bölgesideki Swansea ve Mumbles Demiryolu üzerinde kullanılmıştır. Osmanlı’da ise Konstantin Karapano Efendi, 1869 yılında ilk atlı tramvay hattı için izin alarak 1870 yılında “Dersaadet Tramvay Şirketi”ni kurmuş. Atlı tramvayın ilk hattı, Azapkapı-Beşiktaş arasında 1871 yılının Haziran ayında tamamlanmış. Tramvay, bir aylık başarılı bir deneme seferinden sonra hizmete girmiş. Bu konuda İstanbul Ticaret Odası tarafından “İstanbul'un Atlı ve Elektrikli Tramvayları” isminde bir kitap basılmış. Alınacak kitaplar listeme ekledim. Atlı tramvayların sonu ise 1912’de başlayan Balkan Savaşları sırasında ordunun elindeki at ihtiyacının yeterli olmaması üzerine tramvay şirketinin elindeki bütün atlar satın alınması ile olmuş. Bu olaydan sonra ilk elektrikli tramvaylara geçilmiş ve ilk sefer 1941 yılında başlamıştır.
Filmlere konu olan fantastik kasaba: Matamata
Matamata, Yeni Zelanda'nın Waikato ilinde 6 bin nüfuslu bir kasabadır ve özellikle "Yüzüklerin Efendisi" ve "Hobbit" film serileri ile ünlüdür. Bu sakin kasaba, doğal güzellikleri ve “Hobbiton” olarak bilinen özel bir film seti ile bilinmektedir. Hobbiton, "Yüzüklerin Efendisi" ve "Hobbit" filmlerindeki Hobbit köyünü temsil eden bir film stüdyosudur. bu kasabaya “Hobbiton Turları” düzenlenmektedir. Matamata, sadece Hobbiton ile değil, aynı zamanda çevresindeki doğal güzellikleriyle de büyüleyici bir destinasyondur. Sessiz çayırlar, yeşil tepeler ve tertemiz havasıyla Matamata, doğaseverler için ideal bir yerdir.
Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği
Temiz Enerji, İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Araştırma Enstitüsü kuruldu…
TÜBİTAK bünyesinde, iklim değişikliği alanında araştırmaları koordine etmek amacıyla Konya’da Temiz Enerji, İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Araştırma Enstitüsü kuruldu. Enstitü, yenilebilir, temiz enerji, gelecek senaryoları ve sosyal politika araştırmaları gibi alanlara odaklanacak. Bu odak alanlarda Ar-Ge çalışmalarını planlayacak, koordine edecek ve kamunun politika geliştirme süreçlerine katkı sağlayacak. Neden Konya diye soracak olursanız iklim değişikliğinden en çok etkilenen illerin başında Konya gelmektedir. Bölgede yer altı sularının tükenmesi ve durumla bağlantılı obruk oluşumları, kuraklık, çölleşme gibi birçok sorunla yıllardır mücadele edilmektedir. Örneğin Karapınar ilçesinde küçük çaplı bir çöl bulunmaktadır. Karapınar Çölü olarak adlandırılan bu bölgeyi aslında çok kez izlediniz. Yeşilçam’ın unutulmaz filmlerinden “Tosun Paşa”yı izlemeyen yoktur herhalde. İşte orada geçen yeşil vadi sahneleri Karapınar Çölü’nde çekilmiş. “Derbeder” filminde Ferdi Tayfur’un acılar içinde şarkı söyleyip çölde bir Mecnun gibi gezdiği sahneler de yine Karapınar Çölü’nde çekilmiş. Sinema tarihimizin ilk uluslararası ödülüne sahip olan “Susuz Yaz” filmi de burada çekilmiş. Bu bölgede yapılan yeşillendirme faaliyetleri ile arazinin büyük bölümünde ağaçlandırma yapılmış. Bir gezi sırasında buraya uğrama şansım oldu ve bölge koruma altında. Benim için çok farklı bir deneyimdi. Aşağıda bölgenin önceki ve sonraki hali bulunmaktadır.


2023 yılı en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti...
Avrupa Birliği'nin (AB) İklim İzleme Servisi Copernicus, 2023'ün, fosil yakıtların insanlar tarafından yaygın kullanılmaya başlanmasından önceki dönem ortalamasına kıyasla 1,48 derece daha sıcak olduğunu söylüyor. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2023'ün büyük bir farkla kaydedilen en sıcak yıl olduğunu resmen doğruladı. Aşağıdaki tabloda 1850 yılından itibaren “Küresel Ortalama Sıcaklık Farkı” grafiği yer almaktadır. Bu grafikten de görüleceği gibi ortalama sıcaklık sürekli artmaktadır. BioScience dergisinde yayımlanan “2023’te İklim Değişikliğinin Durumu: Bilinmeyen Topraklara Giriş” raporu, sıcaklıklardaki artışı dünyanın tehlikeli bir istikrarsızlığa doğru gitmesinin işareti olarak değerlendirdi. Yapılan başka bir araştırmada 2003 yazında Avrupa'da 70.000'den fazla ölüm meydana gelmiş.
Teknoloji
Para değil parasızlık bozar :)
Bilmiyorum hiç başınıza geldi mi? Benim birkaç kez başıma geldi. Arkadaşlarınızla yemeğe gidiyorsunuz ve çıkışta tam hesabı ödeyecekken cüzdanınızı evde unuttuğunuz aklınıza geliyor. Çok zor bir durum gerçekten neyse ki mobil bankacılık ile para transferi şansı var da bulaşık yıkamaktan kurtuluyoruz :) Tam da bu durumla alakalı olarak 1949’da arkadaşlarını yemeğe çıkaran ancak yanına para almayı unutup mahcup olan Frank McNamara isimli adam kredi kartını icat etmiş :) İyi mi yapmış kötü mü yapmış bilemiyorum ama keşke biz de zor durumlardan güzel icatlar çıkarabilsek.
Elektrikli otomobillerden sonra elektrikli uçaklar...
Hollanda merkezli havacılık girişimi “Elysian”, 2033 yılında hizmete sokmayı hedeflediği 8 pervaneli yolcu uçağının prototipini tanıttı. “E9X” kodlu aracın benzerlerinden en büyük farkı tamamen elektrikle çalışması. 90 yolcu kapasiteli uçak 800 km’lik menziliyle mevcut ticari hatların yarısında hizmet verebilecek. Tabii ki insanın aklına “ya batarya biterse” sorusu da gelmiyor değil. En azından hibrit olsa daha iyi olacak gibi :)
Hayatın İçinden
Turistik bir gezi mi yoksa başarı mı?
Ocak ayı, Türkiye Cumhuriyeti için tarihi bir döneme tanıklık etti. Ülkemiz, ilk kez bir astronotunu uzaya göndermenin gururunu yaşadı. Bu onur, Alper Gezeravcı'ya nail oldu. Ancak, bu noktada bir kavram kargaşasına dikkat çekmek önemli. Alper Gezeravcı ülkemiz basını tarafından uzaya çıkan ilk Türk astronot olarak duyuruldu. Ancak uzaya çıkan ilk Türk astronot unvanını taşıyan isim, Kazak Türkü olan Toktar Ebubekirov'dur ve onun uzaya çıkışı 2 Ekim 1991 tarihine dayanmaktadır. Türklük kavramının sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını vurgulamak gerekir. Kavram kargaşasını çözdükten sonra ülkemizin ilk insanlı uzay misyonuna odaklanabiliriz. Alper Gezeravcı'nın da yer aldığı Axiom 3 misyonu netleştikçe, tartışmalar da alevlendi. Bazı kesimler, bu misyonun devlet tarafından finanse edilen turistik bir uzay yolculuğu olduğunu savunmaktadır. Diğer ülkelerin uzaya roket fırlatmak için ortalama 100 milyon dolar harcadığı bir dönemde, Türkiye'nin sadece 14 günlük bir görev için 55 milyon dolar harcamasını gereksiz bulan görüşler dile getirilmektedir. Şahsi düşünceme göre, Türkiye'nin bu misyonda yer alması son derece önemlidir. Öncelikle, genç ve gelecek nesiller için güçlü bir örnek teşkil ederken, aynı zamanda vatandaşlarımızın özgüvenini artırıcı bir etkisi olabilir. Diğer bir faydası ise maalesef ki hala “dünya düzdür” yalanına inanan binlerce insan bulunmakta ve bu durum belki onların düşünce yapısını değiştirebilir. Alper Gezeravcı ile ilgili sosyal medya hesaplarındaki yorum kısmına bakarsanız neler demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu önemli başarı ile gelecekteki uzay keşiflerinde ülkemizin daha da önemli bir rol oynamasını umut ediyoruz.
Uzayda unutulan insan…
Uzay, insanlığın sınırlarını zorlayan, keşfetmeye doyamadığımız bir mecra. Ancak bazen uzayın derinliklerinde, yeryüzünde meydana gelen olayların gölgesinde kalmış, unutulmuş kahraman hikayeleri de gizli olabilir. İşte bu hikayelerden biri, Rus kozmonot Sergey Krikalev'in 1991 yılında Mir Uzay İstasyonu'nda geçirdiği olağanüstü 311 günündür. Sovyet Birliği'nin dağılma sürecine denk gelen bu dönemde, halk meydanlarda bir rejim değişikliği talep ediyordu. Ülkenin içindeki politik çalkantılar, dışarıdan bakıldığında ise Sergey Krikalev'in gönderildiği Mir İstasyonu'nda adeta bir sessizlik yaratmıştı. Krikalev, uzaya gitmeden önce gönderildiği uzay istasyonuna geri dönmekte zorlandı; çünkü ülkedeki politik karmaşa nedeniyle yerine bir ekip gönderilemiyordu. 1991 yılında, Sergey Krikalev, Mir Uzay İstasyonu'na başarıyla gönderildi. Ancak uzayda geçireceği süre, başlangıçta planlanandan çok daha uzun olacaktı. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Rusya Federasyonu'nun doğuşu, Krikalev'i uzayda bir nevi unutuluşa terk etti. Olağan görev süresi sona ermesine rağmen, Krikalev'in yerine yeni bir ekip gönderilemiyordu. Sergey Krikalev, 311 gün boyunca Mir İstasyonu'nda tek başına kaldı. Bu süre zarfında, uzayda geçirdiği zamanın uzunluğuyla değil, aynı zamanda dünyada meydana gelen siyasi değişikliklerle de bağlantılı olarak tarihi bir durumu yaşamıştı. Mir İstasyonu'nda geçirdiği uzun sürenin ardından, nihayet 25 Mart 1992'de Dünya'ya dönebildi. Bu süre zarfında dünyada önemli değişiklikler olmuştu. Sergey Krikalev'in uzayda geçirdiği bu olağanüstü süre, bir kahramanın görevinin ötesinde bir mücadeleyi temsil eder. Politik kargaşa nedeniyle dünyada unutulmuş gibi görülen Krikalev, uzayda kendi içsel sınavını verirken, aynı zamanda insanlığın uzaydaki sınırlarını genişletiyordu.
Konu uzay olmuşken bu ayki müziğimiz Yıldızlararası Filminden sizlere armağan olsun…
Bir sonraki ayın e-bülteninde görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın
Bu bültenden faydalanacağını düşündüğünüz arkadaşlarınız varsa lütfen aşağıdaki düğmeye tıklayarak onlarla da paylaşın.